yüzüyorum herkesten uzakta
gözlerimin daldığı sularda!
ruhum raks ederken duygularımla
kürdilihicazkar saz semaisi çalıyor
yorulan düşlerimi demliyorum
ardından telefonum çalıyor
zor duyuyorum bu curcunada
sonrasında bilmem kaçıncı kez ısrarla
artık gelin yazlığımıza diyor
düğün dernek sonrasında tamam diyorum!
arada bir dalıp gidiyoruz
eskimeyen şarkılar eşliğinde
o eski günlerdeki anılara.
nasılda dillerimiz susuyor
nihayet geldik dostun yurduna
sevgiyle sonuna kadar açılıyor
hüzün alıp başını gidiyor
hatıralar baş köşede yerini alıyor
her şeyin siyah beyaz olduğu devirde
kırk yıl hatır gönül sayanlar
eskiden ahde vefa vardı diyor
kalmadı artık şimdilerde vefa
akrep yelkovanı hızla kovalarken
beklemekle kavuşmak arası
yeni bir gün daha ağarıyor
günü uğurlarken sonsuzluğa
geriye aklımda neler mi kaldı?
sevinçten oynaşan martılar...
gecenin gündüze aşkı gibi.
kozak yaylası zirvesinde gördüğüm
sanki alabildiğine brokoli tarlası...
fıstık çamlarının tepesinde
ağustos böcekleri korosundan dinlediğimiz
kulağımızı çınlatan muhteşem saz eserleri...
şeytan sofrasında gün batarken
avucumun içine sığdırdığım güneşin ihtişamı...
dağ taş,dere tepe zeytin ağaçları...
kekik kokulu kaz dağları...
prens ile çingenenin dillere destan
akşam olunca Numan'ın zevkle yaptığı
çocukluğumun meyveli arka bahçeye dalışı...
habersizce birden kopardığım
elimi kana bulayan kara dut...
bahçeden birlikte koparıp yediğimiz
incir tadında sohbetlerimiz...
hüzne aşina bir çift göz.
ömür dediğimiz şey nedir ki?
biraz tebessüm,çokça hüzün...